Çocukken hepimiz benzer bir deneyim yaşamışızdır: Güneşli bir günde gökyüzüne bakarken, gözlerimizin önünde beliren minik noktaları fark eder ve onları yakalamaya çalışırdık. Ne zaman gözümüzü hareket ettirsek, bir o tarafa bir bu tarafa uçuşan – hatta belli belirsiz şekiller oluşturan bu noktalar, sanki bir tür oyun arkadaşımız gibiydi. Bir arkadaşım, “Gözümün içinde uçan mikroskobik sinekler var gibi…” diye tarif ederdi onları. İşin aslı, çok da yanılmış sayılmazdı: Bu yapılara Latince “muscae volitantes” denir; Türkçe’deki adıyla “yüzer noktalar” ya da tıp dilinde “vitröz parçacıklar”.
Pekii, nedir bu uçan sinekler? Elbette gözümüzde sinekler cirit atmıyor; ortada böcek, toz veya kir de yok. Aslında gördüğümüz şey, gözümüzün içinde bulunan vitröz sıvıdaki ufak, katı parçacıkların –çoğunlukla kolajen lifler, hiyalüronik asit kalıntıları, bazen de kırmızı kan hücreleri gibi– retinaya düşen gölgesi. Kimi zaman şekil değiştirebilen ya da birleşip ayrılabilen bu parçacıklar, yaş ilerledikçe daha sık karşımıza çıkarlar. Çünkü çocukluk döneminde vitröz sıvı son derece berrakken, yaş aldıkça bu sıvının kalitesi bozulur, katı parçalar artar ve “görüş alanımız” içine daha çok gölge düşer.
Bu gölgelerle ister istemez bir kovalamaca oynarız: Gözlerimizi hızlıca sağa sola çevirirsek, yüzer noktalar da aynı hızla hareket eder; durduğumuzda, bir süre daha eylemsizlik nedeniyle yollarına devam ederler. Tam onlara odaklandığımız anda da, hooop, kaçarlar! Ne kadar niyet etsek de, doğrudan bakmak çoğu zaman mümkün değildir. Çünkü bu parçacıklar göz hareketimize uyum sağlar ve “önlerinde” duran retinaya sabitlenmiş gözbebeklerimize nispeten değişik bir konuma kayarlar.
Bazen bu noktaların dansını izlemek keyifli olsa da, gün içinde çoğunlukla unutup gideriz. Nasıl ki arabayla uzun süre seyahat ederken, motorun sesi bir süre sonra arka planda kalır ve fark etmez oluruz; vitröz parçacıkları da beyin benzer şekilde göz ardı etmeyi öğrenir. Arka planda bir tür “görsel gürültü”dürler ve normal şartlarda rahatsızlık vermezler. Ama yine de, sayılarının aniden artması ya da ışık çakmaları, flaş benzeri parlamalar gibi farklı belirtilerle birlikte görünmesi, retinayla ilgili bazı ciddi problemlerin habercisi olabilir. Bu tür durumları ciddiye alarak bir göz doktoruna danışmakta fayda vardır.
Yüzer noktalarla karıştırılan bir diğer olgu ise “fosfen” adını alır. Gözünüzü ovuşturduğunuzda, aniden çok parlak bir ışığa baktığınızda ya da kafanızı sertçe bir yere çarptığınızda, görme alanınızda oluşan kısa süreli ışık patlamaları genelde fosfen kaynaklıdır. Bu bambaşka bir fenomen olduğu için vitröz parçacıklarla doğrudan bir ilişkisi yoktur.
Eğer uçuşan bu noktalar size çok fazla takılıyor ve gözlerinizi rahatsız ediyorsa, tıpta “vitrektomi” ve “vitreoliz” gibi yöntemlerle bu kalıntılar azaltılabiliyor. Vitrektomide gözdeki sıvı, özel bir emici yardımıyla temizlenmeye çalışılırken; vitreolizde “lazer” temelli bir sistemle bu parçalar parçalanarak yok edilmeye çalışılıyor. Bunlar elbette ciddi prosedürler ve ancak doktorunuzun gerekli görmesi durumunda başvurulan yöntemler.