2024 yılı dünya siyasetinin en çarpıcı gelişmelerinden birine tanıklık etti: Beşşar Esad rejiminin yıkılması. 13 yıldan fazla süren iç savaş, milyonların yerinden edilmesi ve sayısız trajedinin ardından Suriye'de bir dönem kapanmış oldu. Peki, bu noktaya nasıl gelindi ve gelecekte Suriye'yi neler bekliyor?
8 Aralık 2024’te Suriye’de Beşşar Esad rejiminin devrilmesi dünya gündeminde bomba etkisi yaratırken, dünya basınında da büyük yankı uyandırdı. Bu gelişme, Suriye’deki 13 yılı aşkın iç savaşın bir sonucu olarak nihayet rejim karşıtı muhalif grupların koordineli bir taarruzuyla gerçekleşti. ABD ve İngiltere kaynakları, muhaliflerin Esad’a yönelik saldırılarında İdlib merkezli radikal grupların etkin olduğunu belirtirken, Türkiye'nin operasyonlara lojistik olarak destek verdiğine dair iddialar gündeme geldi. İngiliz basını, bu durumun Ankara’nın Suriyeli mültecileri geri gönderme planı kapsamında “güvenli bölge” oluşturma çabalarının bir parçası olduğunu öne sürüyor.
Dünya basını yaşanılan büyük değişimi şu şekilde duyurdu;
“Öte yandan Rusya ve İran, Esad rejiminin çöküşünde kendi iç sorunlarına ve bölgesel kayıplarına dikkat çekti. İran, İsrail’in Suriye topraklarındaki İranlı milislere yönelik saldırılarından dolayı askeri kapasitesinin azaldığını ifade ederken, Rusya ise Ukrayna savaşına yoğunlaşmış olması nedeniyle Esad’a destek sağlayamadığını kabul etti.”
ABD ve Batı’nın yorumları
ABD, Esad’ın devrilmesini memnuniyetle karşılamakla birlikte, bölgedeki istikrarsızlığın yeni radikal gruplar doğurabileceği konusunda uyarıyor. Washington, siyasi bir geçiş süreci çağrısı yaparak, uluslararası toplumun devreye girmesi gerektiğini vurguladı.
Rusya ve İran’ın Tepkisi
Rusya ve İran, Esad rejiminin devrilmesini kendi jeopolitik kayıpları olarak değerlendiriyor. Moskova, Suriye’deki etkinliğini yeniden kazanmak için askeri ve diplomatik adımlar atabilirken; İran, Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a desteğini sürdürme çabasında olacak.
Olayları en baştan ele alacak olursak;
Esad rejiminin çöküş süreci
Esad rejiminin sonunu getiren olaylar zinciri, özellikle son birkaç hafta içinde hız kazandı. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve diğer muhalif grupların Halep ve İdlib gibi kritik bölgelerde büyük ilerlemeler kaydetmesiyle rejim ciddi toprak kayıplarına uğradı. Rejim ordusunda görülen moral çöküşü ve bazı üst düzey komutanların muhaliflerle anlaşma yapması, Esad’ın güç kaybını hızlandırdı.
Bunun yanında, uluslararası baskılar ve ekonomik kriz rejimin altını oydu. ABD ve Avrupa’nın yaptırımlarıyla güçlenen ekonomik çöküş, İran ve Rusya’nın desteğinin azalmasıyla birleşince Esad’ın elindeki kozlar iyice tükendi. Hatta bazı kaynaklara göre, Esad ve ailesi ülkeyi gizlice terk ederek Rusya’ya sığındı ve bu bilgi muhalefetin elini güçlendirdi.
Bölgesel ve küresel etkiler
Suriye’de Esad rejiminin düşüşü, bölgesel dengeleri de altüst etti. Rusya ve İran, destek verdikleri rejimin kaybıyla büyük prestij kaybederken, Türkiye ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere bazı devletler muhalif grupları destekleyerek yeni bir düzenin oluşmasını hedefliyor. Ancak bu sürecin sancısız olması beklenmiyor.
Güç boşluğu, geçmişte Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi, yeni çatışmaların habercisi olabilir. Özellikle Kürt gruplar, Suriye’nin kuzeyinde otonom yapılarını güçlendirme yolunda ilerlerken, farklı silahlı grupların birbirine karşı avantaj sağlamak için harekete geçmesi muhtemel. Türkiye, sınır güvenliğini sağlamak adına Suriye’nin kuzeyinde aktif askeri varlığını sürdürmeye devam edecektir diye düşünüyorum ki yapılan çalışmalar ve açıklamalar da bunun açık göstergesi.
Gelecekte Suriye’yi neler bekliyor?
Suriye’nin geleceği büyük oranda uluslararası diplomasiye ve bölgesel aktörlerin tutumlarına bağlı. Muhtemelen kısa vadede şu senaryolar öne çıkacak:
Geçiş hükümeti: Muhalefet ile rejimin eski unsurları arasında bir koalisyon hükümeti kurulması.
Bölünme riski: Ülkenin kuzeyinde Kürtlerin otonom bir bölge ilan etmesiyle birlikte fiili bölünme yaşanabilir.
İç çatışmaların sürmesi: Güç boşluğundan yararlanmak isteyen farklı grupların kontrol mücadelesine girişmesi.
Radikal Unsurların Güçlenmesi: Yönetim boşluğu, IŞİD benzeri yapıların yeniden canlanmasına neden olabilir.
Kilit ülke Türkiye!
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde mültecilerin dönüşünü hızlandırmak için güvenli bölge stratejisini devreye sokacaktır diye düşünüyorum.
Kürt Özerkliği: PYD/YPG, uluslararası desteği kullanarak özerk yönetim talebini artırabilir. Rejimin çöküşüyle birlikte PYD/YPG gibi Kürt unsurlar Suriye'nin kuzeyinde daha fazla özerklik talep edebilir. Kaldı ki sosyal medyada bazı grupların yaptığı açıklamalar özerklik beklentisi içinde olduklarını açık açık gösteriyor. Türkiye, bu durumu büyük bir güvenlik sorunu olarak görecek ve gerekli önlemleri almak için harekete geçecektir. Türkiye, bu ihtimali engellemek için operasyonlarını artırabilir.
Esad rejiminin devrilmesi, sadece Suriye için değil tüm bölge için yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Türkiye, bu sürecin merkezinde yer alacak ve atacağı adımlar hem iç politikayı hem de bölgesel dengeyi etkileyecek.
Mülteci Sorunu: Türkiye’de yaklaşık 3.5 milyon Suriyeli mültecinin geleceği kritik bir konu haline geldi. Türkiye, rejim sonrası oluşacak “yönetim boşluğunu” fırsat bilerek güvenli bölgeler oluşturmaya çalışacaktır. Ancak radikal unsurların güç kazanması, Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit edebilir. Bu da dış siyasetimizin ve hatta iç siyasette bile fikir birliğinde olunması gereken bir tavır sergilenmesi ile önüne geçilebilecek bir durumdur.
Bölgesel Liderlik: Türkiye, Suriye'de yeni bir hükümet oluşumunda etkin rol oynamayı hedefleyecek.
Tüm bu gelişmelere bakıldığında Türkiye’nin olayların kilit noktasında olduğu apaçık ortadadır. Güçlü bir dış siyaset sergilenmesi, olası iç çatışmalara karşı istihbarat teşkilatının her an tetikte olması atılması planlanan olası adımlar için olmazsa olmazlar arasındadır. Ancak ve ancak her iki disiplinde de kendi alanlarında güçlü iki isim Hakan Fidan ve çok Saygı duyduğum İbrahim Kalın işin başındalar. Doğru adımlar atılacağına, bölgesel gibi görünen ama aslında tüm dünyayı ilgilendiren olayların doğru yönetileceğine kamu yönetimi ve siyaset mezunu olarak ben inanıyorum.
Suriye halkı, uzun süredir devam eden savaşın yorgunluğunu taşıyor ve barışa duyulan özlem her zamankinden daha güçlü. Ancak kalıcı bir çözüm, başta uluslararası toplum olmak üzere bölgesel güçlerin ortak hareket etmesine bağlı. Suriye için yeni bir sayfa açılıyor; umarım bu sayfa, yılların acı ve yıkımını geride bırakarak yeniden inşa sürecini başlatır. Ve umarım kalıcı barış Türkiye’nin elinden inşa edilir.