Tıpkı Şakir Kuruş gibi…

Unutulmazlar. Ölümünün ardından yıllar geçse de.

Şakir Kuruş, bir deniz astsubayı olarak yaşadı ama hayatında futbol hep vardı. Poligon Deniz Er Eğitim Alay Komutanlığı bünyesinde kurduğu Denizgücü Kulübü, Amatör Lig’in en iddialı ekipleri arasında yer aldı ve her yıl şampiyon oldu. Bu süreçte Denizgücü’nde askerlik çağındaki gençlere futbol aşkını aşıladı, onları en iyi şekilde yetiştirdi.

Disiplini, iyilikseverliği tartışılmazdı.

F B I M G 1738916491167

Kuruş, 1935 doğumlu. 49 yaşına kadar Denizgücü kadrosunda kaptan olarak top koşturdu. Uruguaylı Robert Carmona ve Japon Miora’dan sonra dünyada futbol oynayan en yaşlı isim olarak tarihe geçti.

Askerliğimi onun yanında Denizgücü’nde yaptım. Onu hep hayranlıkla izledim. Dostuna sahip çıkan, sözünün eri biriydi.

Bir maçta düşmüş, omzunu kırmıştı. Ege Üniversitesi Hastanesi’ne yatırdım. Ama Şakir Kuruş, kamp içindeki küçücük odasındaki her kahvaltısında mutlaka patates kızartması yerdi. Hastanenin böyle bir menü sunması imkansızdı. Kampın aşçısını, yanında bir piknik tüple odasına yerleştirdik. Her ziyaretimizde kolonya, çiçek yerine çiçek yağı ve dilimlenmiş patates götürüyorduk. Aşçı da bunları gizlice pişiriyor, sonra da gece, yatağının altında yatıyordu.

“Evlenmem” diye tutturmuştu ama geç de olsa mükemmel bir evlilik yaptı, hacı oldular.

Onu 2019’un Şubat ayında kaybettik. Futbolun bir abidesiydi.

Tabii insanlığın da…

Zor ve kolay işler

Türkiye’de en kolay iş, kaçak inşaat yapmaktır.

Vuruyorsun kazmayı, döküyorsun çimentoyu, örüyorsun tuğlayı. Cümle alem görüyor, ses çıkarmıyor. Geçici elektrik bağlatıyor, komşunun suyunu kullanıyorsun.

Sonra birileri geliyor, sana ceza yazıyor. “Yıkacağız” diyor, mahkeme yıktırmıyor.

Giriyorsun içine bir güzel yaşıyorsun.

Türkiye’de en zor işlerden biri de namusunla, yasalara uygun inşaat yapmaktır.

Kök söktürürler, doğduğuna pişman edeler.

Çoğu kere katil olasın gelir.

Çünkü düzgün yaşamak, düzgün olmayanların hükmettiği ortamda zordur.

Gidersiniz, gelirsiniz, nice kapılar çalarsınız, nice gereksizlerin önünde eğilirsiniz, doğru yaptığınız işin hakkını alamazsınız.

Sonra vazgeçersiniz (genellikle) ve gider, kaçak yapılan bir binaya kiracı çıkarsınız.

Kaderinize yanmanız hiçbir işe yaramaz.

Hilton’un kurtuluşu

Uzun zamandır ciddi bir mülkiyet sorunu yaşayan Hilton Oteli’nin hastane olması fikri, aslında bu sorunun çözülmesi adına güzel ama acaba beraberinde yeni sorunlar getirir mi? Mesela trafik gibi.

Gaziosmanpaşa Bulvarı, yoğunluğu olan ama dar bir bulvar. Ambulanslar nerede duracak, otopark nasıl kullanılacak.

Elbette bunlar planlandıktan sonra karar verilmeli. İzmir’in göbeğinde yeni bir trafik yoğunluğu oluşturmak yanlışlığa yol açabilir.