Kaldığımız yerden devam ediyoruz: Trump ikinci defa seçilerek “Çin ile ticaret savaşları yeniden” dedi... Görevi her ne kadar 20 Ocak'ta teslim alacak olsa da ortaya koyduğu söylem ve politika belgeleri bu yönde. Yirminci Yüzyıl biterken Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği  (SSCB) gitti, Rusya geldi. Ancak 20 yıla yakın bir süre Amerika Birleşik Devletleri bu boşluğu tek başına doldurdu ve tek karar verici olarak “Tek Kutuplu Dünya” projesini diri tuttu. Ancak bu dönemde palazlanan ve gelişen ülkeler yeni projeler üretmeye de devam etti. Yeniden “İpek Yolu” projesi de bunlardan birisidir. 

Çin tarafı bu projeyi, ülke içinde bir “strateji” ve yurt dışında da bir “girişim” olarak nitelendirmektedir. Proje, Çin’in dünya ekonomisine entegrasyon aracıdır. Üstelik 2013’ten beri küresel düzeyde dikkatleri üzerine çekmektedir. Çinli yetkililer son dönemde ısrarla yurt içi ve yurt dışı ticarette yaşanan zorlukları ortadan kaldırmak için bu “Tek Kuşak Tek Yol” projenin hayata geçirildiğini söylemektedir. Ancak projenin kapsamı, kurumları ayrıca ABD’nin projeye yaklaşımı, çekinceleri ve engelleme çabaları göz önüne getirildiğinde, yeni bir egemenlik alanının oluşmaya başladığından söz edilebilir. Bu hegemonik mücadelenin aktörleri yeni bir ekonomik ve siyasal güç olarak ortaya çıkan Çin ve ABD’dir.

Çin’in, çağımızın en büyük projesi olan, 70 ülke ve 8 trilyon dolarlık yatırım gerektiren “Tek Kuşak Tek Yol” girişimini, Çin’in dünyayı kuşatması olarak görenler az değil. Bu projenin Türkiye ayağında son yapılan köprüler de var: Özellikle Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Asya’dan Avrupa’ya geçişin bir bağlantısı durumunda. Çin’den çıkan bir mal, 10 günde Avrupa’ya ulaşmış olacak. Bunun için yol gerek, köprü gerek; yapılıyor... Depo şehirler, lojistik merkezi olan iller planlanıyor: malların tasnif edildiği, dağıtım alanı haline getirildiği, hem taşıma üssü hem sevkiyatın yönetildiği merkez şehirler oluşturuluyor. Marmara’da Kocaeli, Ege’de İzmir, Akdeniz’de Mersin bu işler için hazırlanıyor.

Görünüşte bir ekonomik temel üzerinden yürüyeceği söylenen projenin varacağı ve “taşacağı” alanlar henüz çok açık değil. Muhtemelen oyun dışı kalacak aktörler var, onlar farkında ve bunu istemiyor: Oyun yeniden kuruluyor. Huawei üzerinden Çin Avrupa’da da sıkıştırılmak isteniyor. 

ABD – Çin dengesine dünya milli gelir açısından bakıldığında 105 milyar dolarlık dünya ekonomisinde ABD 28 trilyon dolar ile ilk sırada, Çin 18,6 trilyon dolar ile ikinci sırada. ABD'nin borcu 36 triyon dolar, Çin'in 15 trilyon dolar... Her iki ülkenin hatırı sayılır bir borç yükü var. Ama Çin geliyor... Kabına da sığmaz oldu artık. Bu durum, büyüklüğün yönetilemez boyutlara ulaştığından söze etmek içindir. Doğal olarak bu büyüme ile birlikte Çin, yeni hamleler yapmaktan da geri durmuyor. 

Herşey “ekonomi” kıvamında gelişmeler oluyor görünse de; jeopolitik bir hedefin olmadığı ileri sürülse de büyüyen ve gelişen ekonominin bulunduğu coğrafyaya sığmadığı ve daha da sığmayacağı bir gerçektir. Zenginlik, gücü ortaya çıkarmaktadır. Bu gücün küresel dengelere yön verebileceği hatta merkezleri değiştirebileceği gerçeği ihmal edilmemelidir.  

Bu projeler “kime ne fayda sağlar” diye baştan sormak gerek. Haliyle böyle bir projenin başarılı olup hayata geçirilmesi, ekonomik ve politik merkezin yeniden Avrasya bölgesine kaymasını beraberinde getirecektir. ABD bunu ister mi? Ya da “ABD bunu istemez” diye Çin yolundan döner mi? Haliyle ABD için bu durum, bir izzet-i şeref ve gurur meselesi olmaya doğru gitmektedir. 

Özellikle de yüzyılların “İpek Yolu” yeniden canlanırsa, bu durum ekonomik ve askeri güç alanlarına da yansırsa… diye başlayan cümleyi tamamlamadan şunu soralım: “küresel egemenliğin ve küresel baronların hali o zaman ne ola?” Bunun günümüzdeki ekonomik, siyasi ve askeri çatışmalarla hiç mi ilgisi yoktur? Hiç mi terör boyutundan uzak bir durumdur? Ya da Ukrayna-Rusya çatışmasında olduğu gibi ülkelerin kaynayan kazanlarının altına odun atılmaya devam edilmesinin, bununla hiç bir ilgisi yok mudur?

Eski ittifaklar güç kaybetmektedir. Salt askeri güce dayalı eski ittifak anlayışı yeni dönemde tarım, enerji, dijital güvenlik ve bio-güvenlik gibi yeni alanları da harekete geçirecektir. İttifakların da bu çerçevede yeniden kurulması beklenmektedir. Ticaret, çatışma alanı olarak ülkelerin en hassas konusu olmaya devam etmektedir.