Bir ülkenin mülteci ya da geçici korunma kapsamında mülteci akınına uğraması başta istihdam piyasaları için önemlidir. Emek arzı piyasadaki ücretleri aşağı yönlü etkileyebilir. Bu durum kayıt dışı ekonomi, sigortasız iş gücü ve sosyal sorunları artırırken, nitelikli göçmenlerin eksikliği ekonomik faydaların sınırlı kalmasına neden olur.
"Hayat hakkı, eğitim hakkı, insani şartlarda yaşamak bu insanlara geçici olarak hayatlarını sürdürebilecek kadar imkân sağlamak onlara yetmeyecektir. Mültecilerin iş araması, iş kurması bir yandan süreci normalleştirirken kayıt dışını da tetikleyecektir. Ticaret beraberinde işçi- işveren ilişkileri, lojistik, hammadde temini ve bavul ticaretini getirmektedir.
Gelenlerin içine karışan örgüt mensupları, istihbarat elemanları ise başka bir güvenlik sorunudur. Önceden sınırdaki mayınlar kontrolsüz geçişe engeldi. Mayınlar da temizlenince şüphelilerin de Türkiye’ye gelmeleri daha kolay oldu. Başta bu kontrolsüzlük ülkeyi çok etkiledi.
Türkiye, emek arz-talebi konusunda dengededir. Büyük yatırımcı ve büyük işler, büyük yatırımlar yapacak Suriyeli tüccarlar başta getirilmiş olsaydı; ekonomik anlamda katma değer oluştururdu. Eğitimli Suriyeli mühendisler, doktorlar ve teknik personel gelmiş olsaydı ve bunlar istihdam edilebilmiş olsaydı, o zaman daha farklı şeyler söylemek mümkündü. Onları belli başlı ülkeler götürdüler; gidemeyenler bize kaldı. Burada haliyle ekonomik anlamda sorunların yaşanması normaldir. Bize kalanlar ucuz, sigortasız işçi oldu.
Avrupa, mülteci yükünü hâlâ Türkiye’ye devretme telaşında… AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen daha önceden iki defada 3 ve 7 milyar € destek verdiklerini ve tekrar bir milyar daha vereceklerini söyleyerek mültecilerin Türkiye’de depolanmasını istedi. Avrupa'nın mülteci sorununun yükünü, Türkiye'ye rüşvet gibi maddi teklifler üzerinden devretmeye çalışması, insani boyuttan uzak ve etik dışı bir yaklaşımdır.
Avrupa’da sokakta rahatça yürümek, kafede rahatça oturmak adına, komşusu Suriyeli olmasın demek adına, şehirleri Suriyelilerle işgal edilmesin düşüncesiyle geliştirilen bu tavır insaf ve izan dışıdır.
Suriye krizinin çözümü için, birleşik bir Suriye yapısının korunması ve Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin artırılması ile mümkün görünmektedir. İran’ın talepleri her zaman Rusya ile Türkiye arasında sorun oluşturmaktadır ve bölgenin mezhepçi damarını tetiklemektedir. Lübnan ve Suriye ile birlikte Türkiye’nin o bölgedeki etkisi bölgenin çıkar ve menfaatleri doğrultusunda gelişmelidir. Aksi takdirde Kuzey Batı’da bir garnizon devlet oluşturulması düşüncesi çok tehlikelidir. “Kıbrıs Formülü” olarak adlandırılan bu durum son derece suni ve art niyetlidir. Birleşik Suriye’yi savunmak daha mantıklı olacaktır. Aksi halde bölünmüş bir Suriye yapısı Türkiye’deki sorunların devam etmesi anlamına gelecektir.