Geçen gün bir araştırma sonucu İzmir'de kişibaşı ortalama kazancın aylık 30 bin TL olduğu bulunmuş. Türkiye'de araştırmacılık yarım yamalak SPSS bilgisi ve telefon sapıklığından ibaret olsa da ciddiye alarak kabul edelim. Çevremde 30 bin TL ve üzeri kazananların oranı beşte bir. Belki daha da az. Güzel hatrınız için yuvarlayalım. Sonra Ticaret Bakanı Ömer Bolat, "Türkiye ekonomisi, 22 yıldır tam 5 kat büyümüştür. 230 milyar dolardan 1 trilyon 260 milyar dolara milli gelirimiz yükselmiştir. Kişi başına milli gelirimiz de 3 bin 600 dolardan inşallah bu yıl sonunda 14 bin 500-15 bin dolara yükselmiş olacak" dedi. Sonra Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, ''Ailemiz küçülüyor, nüfusumuz azalıyor. Bugün doğurganlık oranımız 1,5'un altına düşmüş durumda. Onun için Cumhurbaşkanımızın dediği gibi her evin 3 tane çocuğu olması lazım'' açıklamasında bulundu. Bu yazı, başlığıyla müsemma bir yazı. Okuduğunu anlama, kavramlandırma ve idrak edebilme yeteneği olanlar muktedir olsa, herhalde hakkımda dava açılırdı. Neyse ki, bunu yazınca keçiler keçi kalacak, Abdurrahman Çelebi bile olamayacak.
Yukarıdaki açıklamalar aynı gün yapıldı. Sanırım Şam düşünce bize bir haller oldu. Culani'nin şoförlüğü akılları baştan aldı.
Mesela benim kişisel gelirim 14 bin doları aşsaydı kafama huni takıp gezerdim. Kesinlikle aklımı oynatmamı sağlayacak bir para kazanıyor olurdum. Belli ki kazananlar da aklını oynatıyor. Bugün yıllık kazancım, sevgili Bakan'ın hesabına göre neredeyse üçün birini almamı sağlıyorsa, kim kazanıyor kalan istihkakımı? Bu ülkede gençler, ki gençliğimin sadece matematiksel olarak ortalarındayım reelde no gençlik no parti, ortalama üstü sosyo-kültürel seviyedeyken sosyo-ekonomik olarak dip seviyede kalmaya mahkum ediliyorsa, seçen kadar seçilenin de ciddi bir sorumluluğu var demektir.
3 kişilik bir çekirdek ailenin bile hakkıyla sağlık hizmeti alamadığı bir ülkede her aile en az 5 kişiye yükselirse yalnızca hasta garantili şehir hastaneleri daha az zarar eder. Bunu söyleyen Sağlık Bakanı da ancak ticarethane yönettiğini düşünürse bu sözleri sarfeder. Üretimin bittiği, aslında bitmediği ancak ucuz işgücü olma hevesiyle kazanılanın kursağa yetmediği ülkede insan sayısının artması, muktedirlerin 'Biz neden daha çok insanı yönetip bundan keyif almıyoruz ya' sululuğuyla ve hesap verilebilirliliklerinin olmamasıyla açıklanabilir. Türkiye, üreten ancak üretim maliyeti ve satışı arasındaki makasın açılarak sadece özel mülk sahiplerine daha çok kazandıran, tabanın açlıktan ve sefaletten ölüme terkedildiği bir ülke haline dönüyor. Her asgari ücret belirlenişi döneminde patronların yağmur duasına çıkar gibi 'aman asgari ücreti artırmayın, biteriz' diyişiyle başlıyor. Asgari ücret, adından da anlaşılacağı üzere verilebilecek en aşağı ücreti nitelerken Türkiye'de verilmesi zorunlu ücret haline geldi. Bundan utanmayanlar da, düşünmeyin sevişin diyor.
Kimin kimle seviştiği çok açık...