Habil ile Kabil hikayesi, bildiğimiz dünyanın en eski hikayelerinden biridir. İyi ile kötünün alegorik tasviridir. Meşhur deyimle, kendini çok bozan Lost dizisi bile temelde Habil ile Kabil hikayesini kullanmış. Ying-Yang vb. farklı öğretilerin temeli de bu ikili anlatım temelinden oluşur. 
İyi mi kötüye yenilmez, kötü mü iyiyi yenemez ya da anlatıcının paşa gönlü mü öyle ister bilemeyiz ama hiç kimsenin hiçbir şeyi bilmediği bir yerde herkes herşeyi bilebilir, öyle değil mi?

Demos ve Kratos da günümüzün Habil ve Kabil'i... Kısacası püsürden bir hikaye... 'Garp'ın politikası ile 'Şark'ın siyaseti aynı olmasa da, bugün at izi it izine karışmış gibi cahiller tarafından ağza hoş gelen kulağa mütecaviz durumu nasıl birbirine flört halindeyse, demokrasi de cehaletin iptidai meşruiyet çabasından fazlası değil.

Halkın, yönetilme biçimlerinden sadece biri olan demokrasi günümüzde ilahlaştırılırken bir yandan da demos üzerinden beyhude bir kratos çabasından fazlası değil. Sormayan, sorgulamayan kesimi ciddiye alıyormuşçasına görünme çabası beyhude bir çatışmayı da yanında getiriyor. Ben önemliyim ve benim gibi düşünen beni yönetir (ya da düşünüyormuş gibi yapmayı en iyi becerebilen). Benim gibi düşünmeyen, benim gibi düşünmeyi öğrenecek ya da benim gibi yönetilmeyi benimseyecek. İşte bu çatışma, demokrasiyi içi boş bir kavramsallaşmaya mahkum ediyor. 
Eşitlik, yönetilmeyle değil, yaşamayla açıklanabilir. Eşit yönetilmek, eşit yaşamayı sağlamaz, aksine bürokratik kayırmacılığı ve basit anlamda burjuvayı beraberinde getirir. Yönetimin meşruiyetini de çoğunluğun oyunu alması değil, eşit yaşam imkanını sunabilmesi sağlar. Emeğin yegane değer sayıldığı ideada, ki bu bildiğimiz dünyada namümkün, demos yani halk kendi kendini idare edebilme yetisini kazanmış olur.

Bugün demokrasi diye kulaklara mütecaviz çığlık atanlar ancak ve ancak kendisini beğenmişlerden başkası değildir.