İnsanlık tarihinde bilgelik yozlaşınca kadın hor görülmeye, köleleştirilmeye ve ezilmeye başlamıştır. Bu cahillik, Fransız devrimi döneminde eşit haklar isteyen kadınların isyanı ile giderilmeye çalışılmıştır. Ama her ne kadar kadın ile erkek arasında hak eşitliği olması gerektiği doğru olsa da, bireysellik açısından eşit demek pürüzlü bir yaklaşımdır.

Kadın ile erkek fizyolojik açıdan farklıdırlar. Onlar eşsiz ama farklı varlıklardır, eşit değillerdir. Nilüfer çiçeği ile kaktüs bitkisi birbirine nasıl eşit değilse, erkek ve kadın da aynı şekilde eşit olamazlar. Onları eşitlemek onların eşsizliğini yok etmek demektir. Onlar sadece eşsiz özellikleriyle birbirlerini zenginleştirebilirler.

Hem kadın hem de erkek insandır, ama her şeyden önce onlar ebedi ruhi varlıklardır ve biri diğerinden üstün değildir.

Küresel toplumun çıkar grupları kadını bir aksesuar, yemek, eğlence, sömürü aracına, yani bir nesneye dönüştürmeye çalışmaktadır. Oysaki kadın insanlığın temel taşıdır. O temel taş olmazsa yaşam binası çöker. Kadını nesneye indirgeyen kişi de er ya da geç çökecektir.

Bir kadını anlamak hem zor hem de kolaydır, bazen imkânsız gibi görünebilir. Ama insan değişim tekniklerini uygulamaya başlar, gelişir ve değişirse, kadına karşı doğru yaklaşımda bulunmaya başlar ve “kadın” denilen canlı varlığı anlamaya başlar.

Eğer siz de bir kadınsanız ve kendinizi daha iyi anlamak, eşsiz bireyselliğinizi deneyimlemek isterseniz Dünya Değişim Akademisi’nde uygulanan “Kadın Olma Sanatı” Değişim Programına katılmanızı öneririm.