Hepimiz bir şeylerden korkarız. Kimi utanç duymaktan, kimi sınavlarda başarısız olmaktan, kimi ise toplum içinde alay konusu olmaktan çekinir. Korkularımız, eylemlerimizi belirlerken merkezde yer alır ve işte sorun tam da burada başlar. Çünkü beynimiz bizi korumak üzere gelişmiştir, ancak günümüzde bu koruma mekanizması tam tersi bir etki yapar; bizi bulunduğumuz alana hapseder.
Geçmişte hayatımızı tehdit eden tehlikelerden korunmak için geliştirdiğimiz bu korku mekanizması, bugün hayatımızı tehdit eden gerçek bir tehlike olmadığında bile devrede kalır. Beynimiz sürekli "koruma modunda" ve bu mod, bizi güvende tutmak adına hareketsiz kılar. İşte bu yüzden birçok insan korkuları yüzünden bulunduğu yerden bir adım öteye geçemez.
Peki, bu korku mekanizması nasıl çalışır? Beynimizde "amigdala" denilen bir bölge var. Tehlikeyle karşılaştığımızda, amigdala kanı beyne pompalamak yerine kaslara yönlendirir. Bu da kalp atışlarımızın hızlanmasına, kaslarımızın gerilmesine ve algılarımızın keskinleşmesine yol açar. Geçmişte bu reaksiyon, bir kaplanla karşılaştığımızda hayatta kalmamız için gerekliydi. Ancak bugün, sahneye çıkmak gibi günlük bir olayda bile aynı tepkiyi veriyoruz.
Korkularımızın büyük bir kısmı sonradan öğrenilir. John Watson'ın "Küçük Albert" deneyini hatırlayalım. 11 aylık Albert, beyaz farelerle oynarken korkmuyordu. Ancak fareye dokunduğunda yüksek bir sesle ürkütülmeye başlandı ve bir süre sonra farelerden korkar hale geldi. Hatta bu korku, küçük beyaz nesnelere kadar genelleşti. Bu deney, korkularımızın büyük ölçüde öğrenilmiş olduğunu gösteriyor.
Peki, korkularımızı nasıl yenebiliriz? En etkili yöntem, korktuğumuz şeyi yapmaya devam etmektir. Farelerle yapılan bir deneyde, farelere korktukları ses verilmeye devam edilir, ancak elektrik şoku verilmez. Bir süre sonra fareler, sesin artık bir tehlike olmadığını anlar ve korku tepkisi azalır. Biz de aynı şekilde, korkularımızla yüzleşip onları deneyimledikçe, beynimize aslında korkulacak bir şey olmadığını öğretebiliriz.
Mel Robbins'in "5 Saniye Kuralı" bu noktada devreye girer. Korkuyu hissettiğiniz anda, 5 saniye içinde harekete geçerseniz amigdalanın etkisini azaltabilirsiniz. Küçük bir adım atarak başladığınızda, beyniniz bunun o kadar da korkutucu olmadığını fark eder ve bir sonraki adımı atmak daha kolay hale gelir.
Unutmayın, korkmak normaldir. Beynimiz bizi korumak için böyle çalışıyor. Önemli olan, korkularımızın bizi esir almasına izin vermemek ve onların üzerine gitmektir. Korkunun zincirlerini kırdığınızda, hayatınızda nelerin değişebileceğini bir düşünün. Belki de hayal ettiğiniz o işi kuracak, sahneye çıkacak veya yeni bir yetenek edineceksiniz.