Yazdığım onlarca yazımın başında altını kalın çizgilerle çizip vurguladığım gibi canlılar için su bir hak ve yaşamsal.
Dünya haritasını gözümüzün önüne getirdiğimizde gördüğümüz maviliklerin sadece yüzde 2.5’i tatlı su. Bunun da yüzde70’i buzullar içinde saklı.
Şöyle de tarif etmemiz mümkün:
Yeryüzündeki suyun tamamını 5 litrelik bir şişeye koymuş olsak, bizim erişebileceğimiz tatlı su miktarı ancak bir yemek kaşığı kadar. Yani erişebileceğimiz tatlı su miktarı dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile az.
Küresel ısınmanın, bunun sonucunda bugün olumsuz etkilerini yaşamakta olduğumuz iklim krizi ve yoğun kuraklık ve bunların doğal sonuçları olarak dünyada halen 2.7 milyar insan yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşıyor, bütün bunlarına üzerine 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlasının su stresi çeken havzalarda yaşaması beklenmekte. Bu saptamalar, yapılan bilimsel araştırmalar sonucu elde edilmiş, ileriye dönük gerçekleşmesi beklenen varsayımlara dayanıyor.
Önümüzdeki 40 yıl içerisinde dünya nüfusuna 2.5 milyar insanın daha eklenmesinin beklendiği, bunun sonucu artan nüfusun gereksinimlerini karşılamak için suya olan talebin büyüyeceği, suya yönelik talep artışının, nüfus artışından daha fazla olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Çünkü sonuçlarını yaşayarak görüyoruz ki, son yüzyılda dünya nüfusu üç kat artarken, su kaynaklarına olan talep tam yedi kat arttı.
Küresel sıcaklık artışı, deniz düzeyinin yükselmesi ve bu yükselmenin sonucu en verimli tarım topraklarımızı kaybedecek olmamız gerçeği, kuraklığın artışı, suyun verimli kullanımı, kirli suyun tarım ve canlı yaşamına etkileri gibi önemli konuları içeren projeler hazırlamak, bu yönde kamuoyunu bilinçlendirmek ve sürdürülebilir ve kalıcı bir su yönetimine katkı sağlamak, su kaynaklarımızın günümüzde karşı karşıya olduğu tehdit ve tehlikelere karşı önlemler alarak doğacak zararları en aza indirmek görevimiz olmalıdır.
Bir sonraki yazımda konuyu daha ayrıntılı şekilde irdeleyecek olmam nedeniyle konuyu daha fazla uzatmadan diyorum ki;
“Çeşmelerimizden akan, ülkemizde hala ticari bir ürün ve enerji kaynağı olarak görülen suyu rahatça içebilmek, çocuklarımızın su hakkı, ekosistemin devamlılığı ve sürdürülebilir bir yaşam için, su kaynakları açısından pek fazla zengin olmayan, hem kullanmada, hem de tarımsal sulamada vahşi sulama yöntemiyle hoyratça harcadığımız, heba ettiğimiz, heba edilişine göz yumduğumuz suyun bütün sektörlerde tasarruflu kullanımını özendirme adına yeni önlemler alınmalı, var olan mevcut desteklere devam edilmeli, stratejik bir element olduğu günümüzde herkesçe kabul edilen suyun, yer altı ve yer üstü anlamında her ne şekilde olursa olsun kirletilmesinin önüne geçmek ve engellemek adına alınan ve alınabilecek her tedbir ödün vermeden uygulanmalı, alınabilmesi mümkün olan yeni önlemler teşvik edilmeli, özendirilmeli, tarım sektörü, belediyeler ve sanayi sektörü, suyu en etkin ve sürdürülebilir şekilde kullanmayı değişmeyen bir kural olarak benimsemelidir”