Asgari ücretin vergiye tabi olması hemen hemen tüm siyasi partiler tarafından yıllardır eleştiri konusu yapılır ve seçim vaadi olarak meydanlarda dile getirilirdi. Nihayetinde 7349 Sayılı Kanunla birlikte 01.01.2022 tarihinden geçerli olmak üzere asgari ücret üzerindeki vergi yükü kaldırıldı. Beraberinde asgari ücret üzerinde maaş alan hizmet erbabının asgari ücrete tekabül eden kısmı da Gelir Vergisi’nden istisna tutuldu. Bütçe performansı açısından önemli bir gelir kaleminden vazgeçilmiş oldu ama Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan mali güce göre vergilendirme ve vergide adalet esası işlerlik kazandı.
Bu suretle ücret gelirinin vergilendirilmesi noktasında sorunlardan biri çözülmüş oldu, fakat bahsi geçen düzenleme yapılırken bir konu es geçildi. Asgari ücretin üzerinde maaş alanlar açısından hesaplama yapılırken istisna tutarı hesaplamaya dahil edilmedi.
Ücretliler için uygulanacak 2023 yılı Gelir Vergisi tarifesinde % 15 oranındaki birinci dilime esas tutar 70.000 TL. Çalışanın aylık ücret geliri 20.000 TL. ise, normalde asgari ücreti düştüğümüzde eylül ayında ikinci dilime girmesi gerekir, ancak hesaplama öyle yapılmıyor. Sanki asgari ücret istisnası yokmuş gibi 20.000 TL referans alınıyor ve nisan ayında yüzde 20’lik ikinci dilime giriliyor. Yeni yılda asgari ücretin ne olacağı tartışılırken bu konunun da çözüme kavuşturulmasında fayda var.
Diğer bir husus ta ücretliler ile ilgili Gelir Vergisi dilimlerinin diğer kazanç unsurlarına göre ayrışması mevzuu. Aslında bu konuda bir farklılaşma var ama pratikte çok bir karşılığı yok. Sadece üçüncü gelir dilimi olan yüzde 27’ye tekabül eden tutar 370.000 TL. yerine 550.000 TL. olarak uygulanıyor.
Asıl sorun şu, 2001 yılında asgari ücret tutarı ile Gelir Vergisi’nin ilk dilimini mukayese ettiğimizde 22 kat fark vardı. Şuanda bu oran 6 kata inmiş vaziyette. Dolayısıyla ücretliler geçmiş yıllara nazaran ikinci vergi dilimine daha hızlı giriyorlar.
Bu hususta Türk-İş tarafından hazırlanan raporda belirtildiği üzere 1999-2023 yılları arasında asgari ücret 143 kat artmasına rağmen, Gelir Vergisi’nin ilk dilimi sadece 35 kat artmış. Bu eksende ele alınması gereken mevzu, ücret geliri elde edenlere münhasır Gelir Vergisi tarifesini bağımsız ele almak ve dilimleri daha yüksek seviyeden belirlemek olacaktır. Yahut bu sorunu komple ortadan kaldırıp ücret gelirinde tek oran sistemine geçmek icap etmektedir.
Bir diğer konu da ücretlilerin beyanname verememesi dolayısıyla yapmış oldukları eğitim ve sağlık harcamalarını elde ettikleri gelirden düşememeleri. Ücret stopajının matrahına esas safi tutarın belirlendiği GVK 63. maddede yol, kira, ısınma gibi temel harcamalar dikkate alınmamıştır. Sermayenin vergilenmesi hususunda son derece cömert olan vergi kanunlarımızın emeğin vergilendirilmesi konusunda da benzer davranışı sergilemesini umut ediyoruz.
Son olarak ücretlilerin beyanname vermesi hususu. GVK 86/1-b maddesinde bir değişiklik yapmak suretiyle ücretlilerde beyannameyi ihtiyari hale getirmek gerekiyor. Mezkur kanunun 89. maddesinde belirtilen indirim tutarlarından istifade etmeleri açısından tercihe dayalı beyan sistemi daha adil bir perspektif katacaktır.
Ve bu hafta içi asgari ücret tutarı belirlenerek kamuoyuna açıklanacak. Muhtemelen 16.500-17.000 TL bandında bir rakam olması bekleniyor. Bu tutarın adı üzerinde asgari ücret olduğu unutulmamalı fakat pek çok ekonomik belirlemede kıstas olduğu da bir gerçek.
Tutarın belirlenmesi gerçekten kolay bir husus değil, bir tarafta işveren diğer tarafça emekçi. Bu tutarı ödeyecek olan da devlet değil. Dolayısıyla ekonomide soğuma ve durgunluk sürecine girdiğimiz bir periyotta her iki tarafı da memnun edecek bir rakam belirlemek mümkün görünmüyor. Bu açıdan bakıldığında belirlenecek rakamı çift taraflı düşünmek lazım.