İlk defa belediye başkanı seçilenler, genellikle, seleflerini davet edip ondan brifing almazlar. Böyle bir geleneğin oluşmasına, bağlı bulundukları siyasi parti de destek vermediği için sonuç böyle oluyor.

Neden böyle yapıyorlar?

Böyle bir gelenek oluşmadığı için.

Yapsalar ne kaybederler?

Hiçbir şey kaybetmez, aksine kazanırlar.

Kentin hafızası ve sorun envanteri, yeni belediye başkanları için önemli bir hazinedir. Eğer selefleri de bunları samimi ve herhangi bir hesaptan uzak biçimde sunabilirse yaşadıkları kente, sonraki dönemde de hizmet etmiş sayılırlar.

Aslında örnekleri var ama o kadar az ki…

İzmir’e önemli hizmetlerde bulunmuş Aziz Kocaoğlu’na sordum, “Sizi sizden sonra davet edip brifing alan belediye başkanı oldu mu?” diye.

65Dd8C773C8Ed

“Büyükşehir belediye başkanı olmadı. Ne Tunç Bey ne de Cemil Başkan arayıp sormadılar. Sadece Bornova Belediye başkanı Mustafa İduğ davet etti, o kadar. Böyle bir davet için ben talepkâr olamam. Bin türlü laf ederler. Ama davet alırsam faydalı olurum. Kafamdakileri söylerim. Bunun da İzmir’e faydalı olacağına inanırım.”

Sonuç: Böyle bir geleneğin siyasi partilerin programında yer alması gerekir. Selef, başka bir siyasi partiden de olsa böyle görüşmeler o kentin faydasınadır.

Burada kıskançlık, ego gibi siyasette fazla kullanılan argümanlara da yer olmamalı, medeni ilişkiler hakim kılınmalıdır.

Nüfusumuz azalacakmış

Türkiye’de nüfus, 2030 yılından itibaren düşüşe geçecekmiş.

Bunu bir milli felaket olarak duyurdular.

Çünkü sayın büyükleri, her aileden üç çocuk istiyordu.

Nüfus artışını bir bereket gibi algılamak, nasıl bir mantıktır, anlamak mümkün değil.

Vehbi Koç, ömrünü sadece sanayiye hizmet etmeye değil, nüfus artışını önlemeye de adamıştı.

Türkan Şoray keza.

Kaynaklar kısıtlı. Eskiden çeşmelerden su içerdik. Şimdi içme suyu, aile bütçesini en çok zorlayan kalemlerden biri haline geldi.

Bugün nüfus artışını stabil eden ülkeler, refahın en üst düzeyini yaşıyor. Türkiye zaten son 10 yıldır ciddi bir dış göç kıskacında. Suriyeliler, bizim gibi iki-üç çocukla yetinmiyor, düzinelere imza atıyor. Onların çoğu zaten burada kalacak ve çok çocuklu olmanın zorluğunu anlayacak.

Devletin çok çocuğa maddi desteği de yeterli değil.

Öyleyse bu ısrar niye?

Dünyada bunca örnek varken bu ısrar niye?

Hindistan’ın nüfusu her yıl Avustralya’nın nüfusu kadar artıyormuş.

Bu örnek bile bizim aklımızı başımıza getirmeye yeter. Onun için 2030’u felaket değil, aklımızı başımıza toplama yılı olarak anmalıyız.

İnandırıcı olmuyorlar

Gündem, Bolu’daki otel yangını.

Televizyon ekranlarında her akşam konuklar ağırlanıyor, konu tartışılıyor.

Hep aynı simalar. Daha önce Suriye’deki gelişmeleri değerlendirenler de onlar, pandemi döneminde sağlık uzmanı kesilenler de onlar, depremi konuşanlar da onlar, ekonomiyi tartışanlar da.

Konu futbolsa hemen dalıyorlar.

Ve kendilerine öyle bir uzman görüntüsü veriyorlar ki, bilmeyen inanıyor, söylediğini doğru sanıyor ve bu böyle gidiyor.

Her akşam ekrandalar. Ailece bir akşam yemeği ne zaman yiyorlar bilmiyorum.

Ama aklı başında insanların beynini yedikleri ortada.