Trump versiyon II (V2) yükleniyor. Kaldığımız yerden devam ediyoruz: hem de bütün şiddetiyle… Çin ile ticaret savaşı derken bütün dünyaya tarifeler geldi.. NAFTA’yı dağıttı. Kanada’ya eyalet muamelesi, Meksika’ya duvar, Meksika Körfezi’ne Amerika Körfezi, Danimarka ile Grönland krizi… Ve İran ile nükleer anlaşmaları ve uranyum zenginleştirme protokolü… Ne ara bu kadar sorun birikti, biz de anlamadık. Ama bütün bunların arasında elbette “Amerika'yı yeniden büyük yapma” ideali de var.
Trump ikinci defa seçilerek “Çin ile ticaret savaşları yeniden” dedi... Karşılıklı tarife restleşmeleri arasında bütün dünya bir yana “Çin bir yana” noktasına gelindi. Dünyaya uygulayacağı tarifeleri 90 gün süreyle dondurduğunu açıkladı. Ancak bu aralar başka bir konuya el attı: İran… Iran her ne kadar barışçıl dese de İran’ın uranyum zenginleştirme programına en çok İsrail tepki veriyor. ABD bu işin takipçisi. Heyetler uzmanlar gidip geliyor. Ama dünya yeniden gerildi. Borsalar ve emtialar, özellikle altın buna sert tepki veriyor.
Eski ittifaklar dağılırken yeni odaklar ortaya çıktı. Bunlar sırf askeri ve güvenlik amaçlı değil, ulaştırma, tarım, enerji, dijital güvenlik ve bio-güvenlik gibi yeni alanlar hareketlenmektedir. Ancak ticaretteki bu hassasiyet özellikle Türkiye gibi ülkeler için başka risklerin habercisidir.
ABD'nin yeni gümrük tarifeleri, Türkiye'yi kısa vadede zora sokmaktan ziyade bazı fırsatlar da sunabilir diyerek devam edelim. Ancak bir risk faktörü de ihmal edilmemelidir. Türkiye, Nisan 2025 itibarıyla % 10'luk düşük vergi oranıyla, Çin (% 54), AB (% 20) ve Vietnam (% 46) gibi ülkelere kıyasla avantajlı bir konumda. Bu, özellikle tekstil, otomotiv yan sanayi, kimya ve ev eşyası gibi sektörlerde Türk ihracatçıların ABD pazarında fiyat rekabetinde öne çıkmasını sağlayabilir. Türk-Amerikan İşadamları Derneği ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu gibi kurumlar, bu durumu üretim ve ihracat artışı için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Giresun’da gerçekleştirilen son Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında bu konuya dikkat çekilmiştir.
Riskler konusunda;
AB ekonomisindeki yavaşlamayı görmek gerek. Türkiye'nin dış ticaretinin yaklaşık % 30'u AB ile gerçekleşiyor. ABD'nin AB'ye uyguladığı % 20'lik tarifeler, Avrupa ekonomisini yavaşlatırsa, Türkiye'nin ihracatı dolaylı olarak olumsuz etkilenebilir.
Döviz kuru ve cari açık eski sorun. Tarifeler nedeniyle doların küresel para birimleri karşısında güçlenmesi, Euro/TL kurunu düşürebilir. Türkiye'nin ihracattan elde ettiği gelirin çoğu Euro cinsinden olduğu için bu, cari açığı artırabilir.
Rekabet ve maliyet sorunları ise değişken. Türkiye'nin yüksek üretim maliyetleri, Bangladeş veya Kuzey Afrika ülkeleri gibi daha düşük maliyetli rakiplere karşı avantajını sınırlayabilir. Ayrıca, Çin gibi ülkelerin alternatif pazarlara yönelmesi fiyat rekabetini zorlaştırabilir. Burada düşen petrol fiyatlarının cari açık üzerine olumlu etkisini ifade edelim.
Küresel tedarik zinciri lojistik olarak maliyet getiriyor. Tarifeler, hammadde ve ara mal ithalatını pahalılaştırabilir, bu da üretim maliyetlerini artırabilir.
Son gelişmelere bakıldığında, ABD'nin Çin hariç diğer ülkelere uyguladığı % 10'luk tarifeleri 90 gün ertelemesi, Türkiye'nin başlangıçtaki avantajını geçici olarak ortadan kaldırdı. Yine de, uzmanlar doğru stratejilerle (örneğin, ABD pazarına yönelik fuar ve mağazalaşma faaliyetlerinin artırılması) Türkiye'nin bu dönemi fırsata çevirebileceğini belirtiyor.
Özetle, tarifeler Türkiye'yi hemen zora sokmaz, hatta bazı sektörlerde ihracat fırsatları yaratabilir. Ancak, AB'deki ekonomik daralma, döviz kuru dalgalanmaları ve artan rekabet gibi riskler dikkatle yönetilmeli. Türkiye'nin bu süreçte rekabet gücünü artırmak için maliyetleri düşürmesi ve stratejik hamleler yapması kritik bir durum olarak görülmelidir.