Fiyatların her gün arttığı ve alım gücünü zorlayan noktaya geldiği şu süreçte ister istemez TANSAŞ’ı hatırlıyoruz.

TANSAŞ, TANSA adıyla 1979 yılında dönemin İzmir Belediye Başkanı merhum İhsan Alyanak tarafından kurulmuştu. TANSA, öncelikle Doğu bölgelerinden doğrudan temin edilen etleri uygun fiyata satıyor ve vatandaşların sosyal statüsüne destek oluyordu. Zamanla ürün yelpazesi artırıldı ve sonra yani 1984’ten başlayarak TANSAŞ’a dönüşen bu kuruluş Burhan Özfatura’nın sahiplenmesiyle tanzim satış sisteminde belediyelere örnek hale gelmişti.

İzmir’den başlayarak tüm ülkeye yayılan TANSAŞ, hem hizmetiyle, hem cirosuyla, hem kalitesiyle çok güzel bir modeldi.

İnsanlar, burada gönül rahatlığı ile alışveriş yapıyor ve bir şeyleri daha ucuza edinmenin keyfini çıkarıyorlardı.

TANSAŞ modeli, sonraları Bornova’da uygulandı. Başka belediyeler de bu modeli örnek alarak kendi bünyelerinde mağazalar açtılar ama TANSAŞ gibi beklenen sonucu alamadılar.

TANSAŞ, aracıyı ortadan kaldırarak doğrudan alım yapıyordu. Aracının kar marjı çok yüksek oluyordu ve bazen o ürünün fiyatını yüzde 30 artırıyordu. 

TANSAŞ’ın satılması ve ülkenin özel süpermarketler zincirlerine teslim edilmesi, piyasa istikrarı açısından büyük bir düş kırıklığı olmuştur. Bugün benzer market zincirleri, doğrudan alım yaptıkları halde, aracıya ödenmesi gereken kar marjını da fiyatlara ekleyerek satış yapıyor. Yani buralarda bakkal dükkanlarına ya da manav tezgahlarına göre fiyatların daha düşük olduğunu söylemek mümkün değil.

Onun için TANSAŞ, çok güzel bir örnekti ve ne yazık ki yaşatılamadı.

Üstün zekalı çocuklar harcanıyor

Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözmede en çok zorlandığı konulardan biri üstün zekalı çocuklar.

Bunlar, özellikle ortaokul çağında görünür bir şekilde ortaya çıkıyor ve sıkıntılar başlıyor.

Bu çocuklar, sınıfındaki akranlarına göre biraz daha ileri durumda oldukları için uyumsuzluk başlıyor. Öğretmen, dersi diğer öğrencilerin seviyesini koruyarak verirken, üstün zekalı çocuk tepkili oluyor. Verilen dersi önemsemiyor, dinlemiyor bile. Arkadaşları, bu çocuklara sıcak yaklaşamıyor. O, arkadaşlarını kendi seviyelerinde olmadığı için kanıksıyor.

Eskiden ‘Seviye sınıflar’ diye bir uygulama vardı. Bu çocuklar, bu sınıflarda eğitilirdi.

Çok eskilerde bu çocuklar, sınavdan geçirilerek iki üst sınıfa aktarılabiliyordu.

Şimdi bunların hiç biri yok. 

Oysa bu çocuklar, ülke için büyük şans. Belki gelecekte ülkenin kaderi ve yönetimi onların elinde olacak ama Milli Eğitim, bir türlü çare üretmiyor, arada kaynayıp gidiyorlar. Hem de büyük bir stres yaşayarak.

Değerlerimizi harcamak, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir diye düşünüyorum. 

Niye?

Hep merak etmişimdir. Ortalık sağlığa zararlı ürünlerle dolu.

Diyorlar ki bulyon zararlı, kola zararlı, şekerlemeler zararlı, Çin tuzu zararlı.

Liste uzayıp gidiyor: Paketlenmiş gıdalar, gazlı içecekler, sosis, salam, hamburger vs…

Devlet, bunlara nedense hiç müdahale etmiyor.  Zararları nedir, araştırmıyor, zararları en aza indirmek için gayret sarf etmiyor.

Sadece seyirci kalıyor.

“Her koyun kendi bacağından asılır” misali sorumluluğu vatandaşa bırakıyor.

Bakın, elektronik sigaranın bile zararlı olduğunu söyleyenler var. Ciddi hiçbir çalışma yapıldı mı?

Hayır. 

Seyirci kalmak, devlete nasıl bir keyif sunuyor, anlamak mümkün değil.