Geçenlerde Güzelyalı Rotaract Kulübü’nün genç üyeleriyle bir araya geldim.

Yaşları 20-25 arası. Pırıl pırıl gençler. Yarının Türkiye’sini yöneteceğine yürekten inandığım umutlarımız.

Her ne kadar söyleşi mesleğimle ilgili bir konuda başlasa da sonradan sohbete dönüştü ve daha çok ben sordum:
“Yarına nasıl bakıyorsunuz? Hangi meslekleri önemsiyorsunuz?”

Gençlerle Ben

Yurt dışında okumak, çalışmak en çok savundukları ideal.

Bunun ne anlama geldiğini söylemeye gerek yok. 

Meslek olarak, elbette çok para getiren meslekleri ön sıraya alıyorlar.

Artık kimse doktor, mühendis, avukat olmak istemiyor.

Günün gözde meslekleri, yarının gözde olacak meslekleri var heybelerinde. Yapay zekanın pek çok mesleği yeniden dizayn edeceğine inanıyorlar.

Eskiden çokça rastlardım ama içlerinde gazeteci olmak isteyen çıkmadı. Okumayı seviyorlar ama sosyal medyayı alabildiğine kullanarak. Okuyorlar ama roman okuyarak da mutlu olduklarını söylüyorlar.

Güncel eğitim sistemlerinin; iyi adrese ulaşılırsa onları bilgiyle donatacak nitelikte olduğunu biliyorlar ve bir gözlerinin de Batı’da, daha ileri ülkelerde olduğunu da gizlemiyorlar.

Bunlar, benim izlenimlerimden oluşturduğum yorumlar.

Ama arabeskin hapsinden kurtulmuş bir genç kitlesi görmek de insana mutluluk veriyor.

Ah şu çocuk oyuncular

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, yıllara uzanan ihmaller ve hatalarla bu günlere geldiği malum.

35 yaşında emekli olanlar, süper emeklilik hayaliyle evini barkını satanlar, bir dönem Yaşar Okuyan’ın ortaya çıkarıp sonunda başını yaktığı hayali emekliler…

Hepsi üst üste gelince kurum haklı olarak büyük bir sıkıntı içine girdi.

Bu hatalar zincirinin en ilginç örneklerinden biri de, bir zamanlar bebek yaştaki dizi oyuncularının sigortalandırılması. İki aylık bebeklerin bile bir şekilde sigorta girişleri yapılmış, sonraki yıllarda bunların sigortalı bir işte çalışarak kısa süre içinde emekli olmaları sağlanmış.

Özellikle 1990’lı yıllarda çok yoğun yaşanan bu örnekler yüzünden dizilerde inadına bebek ve küçük çocuk oynatmak adeta bir salgın haline gelmişti. Her yönetici kendi döneminden sorumludur. O yılların hümanist politikaları, bugün emeklileri açlığa mahkum eder hale getirmiştir.

Cirosu inadına artmış

Geçen yılın ortalarında Köfteci Yusuf’a, organize bir karalama kampanyası olayı yaşatılmıştı.

Devletin en üstündeki kişiler bile bu kampanyaya dahil olmuş, açık açık adamı kötülemişlerdi.

Köfteci Yusuf, bu süreçte hep dik durdu. “Ben bir garip kuşum” deyip durdu ve hemen arkasından bu karalamaya karşı çıkan büyük bir gücü yanında buldu.

Kısacası aklandı ve bu günlere geldi. Edindiğim resmi olmayan bilgiye göre Köfteci Yusuf, 2024’ü yüzde 20’lik ciro artışı ile kapatmış. Yani o karalamaların asılsız olması işine yaramış.

İlahi adalet buna denir işte.