Dijital düzene girdiğimizi kabul ediyorum ama gazete okuma alışkanlığının bu kadar dibe vuracağı aklıma gelmezdi.
1970’li yıllarda Türkiye’de günde toplam 6.5 milyon gazete satılıyordu ve 1 milyon satan; Türkiye ve Milliyet gibi gazeteler de vardı. Nüfusumuz şimdikinin neredeyse yarısıydı.
Ama gazete halka ulaşıyordu. Bunun kahramanları da sokaklarda gazete satan seyyar müvezzilerdi. Hem gazetenin adını, hem de içindeki en önemli haberi bağırır, bir şekilde okuyucu kazanırlardı.
Bugün nüfusumuz 83 milyon ve toplam gazete satışımız 1 milyon 760 bin civarında. Ve sayı giderek düşüyor. Dünyanın en ucuz gazetesini satıyoruz. Gazetelerimizin beyaz kağıdı bile satış fiyatından yüksek. Oysa Avrupa’nın pek çok ülkesinde gazeteler 8-10 Euro’dan satışa sunuluyor.
Gazete, yayıncılıkta en çok güven veren araçlardan biridir ve bu değer korunmalıdır. Ama önce halka kolay ulaşmalıdır. Sadece marketlerde değil, her noktada halk, gazeteye ulaşmalıdır.
O zaman göreceğiz ki, bizim tiraj diye bir sorunumuz yok.
Gel de çöz bakalım
Bir eğitimci arkadaşımı geçenlerde karakoldan çağırmışlar. Gitmiş.
Görevli polis memuru, bilgisayarını açmış. 2016 yılına ait bir Facebook paylaşımını göstermiş.
“Siz, o yıl Facebook’tan HDP Milletvekili Sırrı Sakık’a hakaret etmişsiniz. Davacı olmuşlar.”
Aradan geçmiş sekiz yıl. Nedir, nasıldır; arkadaşım hatırlayamamış ama hafızasını zorlamasına polis memuru engel olmuş:
“Efendim. Bunlar PKK’nın yeni taktiği. Hem böylelikle birilerinden bir şeyler koparmaya çalışıyorlar, hem de polisimizi boş yere meşgul ediyorlar.”
Arkadaşım, “O zaman ben de görevimi yapıyorum ve bu iftiraya atanlardan davacı oluyorum. “
Şikayetçi olduğuna dair dilekçesini yazdırmış ve imzalamış.
…
Bu ve benzerleri, hepimizin başına gelebilir. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın kararlı ve ciddi güvenlik politikası, bazı çevreleri çok rahatsız etmişe benziyor.
Bu yaşanan olay, aslında organize bir çalışma ve her gün on binlerce kişiye yaşatılıyor.
Dolandırıcılıkta, dalaveracılıkta dünya rekorlarımız var. Sırrı Sakık’ın bile haberinin olmadığı ama adının kullanıldığı bu olayın benzerleri öylesine yaşanıyor ki. Biz uyanık olmazsak daha da yaşanacak.
İnşaatlar böyle gecikiyor
Özellikle hastane, okul, adliye gibi kamu binalarının inşaatlarında hep gecikmeler yaşanır. Kente Valilik Evi ve pek çok okul ile hastane inşaatı kazandıran İzmir’in ünlü müteahhitlerinden Veysi Daşdan, bunun nedenini açıkladı:
“Gecikmede kaynak akışı engel değil. En büyük engel, kalifiye eleman bulunması. Sıvacı bulamıyoruz. Çoğu, yurt dışına gitti, orada çalışıyor. Ya da deprem bölgesindeki inşaatlarda yüksek yevmiye ile sıva yapıyor. Bir sıvacının yevmiyesi 2 bin liraya yaklaştı. Bergama’daki inşaatımda bir tarih öğretmeni çalışıyor. İstifa etmiş, kalıpçılık yapıyor. Götürü iş yaptığında yevmiyesini ikiye katlıyor. İnşaat sektöründe kalifiye eleman yetiştiremezsek halimiz yaman.”
İBRAHİM ORMANCI
Baharı bekleyen kurumlar gibi, 3600 Ek Gösterge’nin çıkmasını bekliyorum!
***
Amerikalı teknoloji şirketi Moon Express, kişilerin öldükten sonra Ay'a gömülmesini sağlamak için 100 bin Dolar para alacakmış. Vallahi iyiymiş. Ülkemizde sosyetik bir mezarlıkta yer almanın fiyatı daha pahalı!
***
Bazen diyorum da, hayat hep kabak tadı vermesin. Biraz da kabak pidesi tadı versin. Olsa da yesek!
***
Baki kubbede kalan hoş bir sada imiş. Yalnız gecenin bu saatinde müziğin sesi o kadar açılır mı akılsız komşum Baki!
***
Ağustos ayında yaşanan aşka YAZ AŞKI, Ocak ayında yaşanan aşka da AYAZ AŞKI denir!