Dünya, cuma gününden beridir, İsrail - Filistin geriliminde.  Savaş hali, diğer ülkelerin müdahalesi ve en önemlisi “insan hakları ihlalleri”…  ABD’nin, doğrudan destek açıklaması, bölge ülkelerinin taraf olduğu durumlar, savaş halini körükleyen bir durum. Ancak İsrail’in kendi iç siyasetinde sıkıştığı bir dönemde ortaya çıkan bu gelişme büyük çaplı insan hakkı ihlalleri ve katliamların sebebi haline gelebilir.

Bugün itibariyle küresel ekonomilerde altının yeniden değer kazandığı ve belirsizliği istemediği bir dönemdeyiz. Ukrayna krizine ek, devam eden ve gelen yeni pandemi, lojistik sorunlar, dünya büyümesinin daralması ve enflasyon da dahil, ülkelerin ekonomik alanını daraltmış durumdadır. Zaten bir süredir küresel pandemi sorunu, bütün ülkeleri kilitlemiş durumda idi. Ancak önce enflasyon sonra artan işsizlik, azalan üretim, azalan tüketim, düşük refahı getirmişti. Rusya ve bir kısım OPEC ülkelerinin arzı kısarak petrol fiyatlarını arttırması önce enflasyon sonra durgunluk uyarıları ile yeniden üretimde artışa sebep oldu. 

Buna bir de Rusya-Ukrayna Savaşı ile oluşan küresel gıda güvenliği sorununu saymıyoruz artık… Ülkeler başka dertler peşinde: Enflasyon! Malum pandemi sonrası parasal genişleme kaçınılmaz oldu. Bunun da tek kelime ile sonucu “enflasyon”dur. Bunun normal bir faizle geri çekilmesi hiç de kolay değil. 

Bütün bu belirsizliklerin üzerine artan petrol fiyatları ile gelen enerji maliyetlerini saymadık henüz… Küresel enerji güvenliğine ve küresel tedarik zinciri güvenliğine yönelik endişeler enerjiye bağımlı ve kendi enerjisi olmayan ülkeler için ekonomilerinde yakıcı etkiler oluşturdu. Yılbaşından önce 65 dolar seviyesindeki petrolün fiyatı 100 dolara yaklaştı. Devam eden yüksek enerji ithalatı, bizim gibi ülkelere yüksek cari açık olarak geldi. Ülke ekonomilerinin desteklerinin parasal genişlemeye sebep olması, enflasyon için istenmeyen bir durum olarak kendisini göstermektedir.

FED’in faiz artırım kararı bir risk olarak beklerken makro ekonomik sorunlar da devam ediyor. Yaklaşık üç yıldır bütün küresel ekonomilerde yaşanan belirsizlik ve daralma telafi edilmeye çalışılırken, ABD Başkanının öncelikli konusunun “enflasyon” olduğunu açıklaması ile başlayan sürecin sonunda FED’in de parayı ülkesine çağırmak anlamına gelen “yüksek faiz politikası” can sıkıcıdır. Üstelik bu daha bitmedi, hala  “değerlendirilecektir.”  şeklinde ifadeler, ekonomi yönetimlerini zorlamaktadır.

ABD rezerv para olmanın bütün avantajlarını kullanmaktadır. İstediği zaman istediği kadar para basabilmektedir. Faiz politikası her ne kadar FED’in bağımsız bir tutumu olarak bilinse de özellikle Trump’ın başkanlığı döneminde “Sık sık yanılıyor; ne cesaret var, ne de vizyon!” diyerek eleştirdiği bir FED var. 

Pozitif büyüme ve istihdamdaki toparlanma için kalıcı bir trend beklenirken FED bu defa “resesyonu” görmezden geldi. Üstüne bir de Ortadoğu gerilimi piyasalarda alarm halini öne çıkarmıştır.