Bu aralar eski Türk filmlerine takmış durumdayım. Türk edebiyatının dünyaya mal olmuş ünlü isimlerinden Kemal Tahir’in “Karılar Koğuşu” filmi bu ara beni en çok etkileyip düşündüren şey oldu. Eskiye duyduğum özlem bir kere daha arttı. Küçük bir hapishane içerisinde yaşlanılan olayları anlatan filmde mahpusların, huzurlu ve erdemli yaşantılarından örnek kesitler veriliyor. Başrolü Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit paylaşıyordu. İzlemeyenlerin mutlaka izlemesini tavsiye ederim. İzleyin ki, modern çağın insanı nereye getirdiğini açık olarak görebilesiniz.
Her çağın kendine ait sorunları vardır. İlk çağ insanı barınmak ve hayatta kalmak için uğraşırken, ortaçağ insanı din ile feodalite ile savaşını vermiş aydınlanmak için uğraşmıştır. Biraz daha beriye gelip yakın çağa baktığımızda insanlar makinelerle savaşmış, ulus devletlerin yıkılışı ve kapitalizm arayışı toplumlara damga vurmuş ve hatta savaşlar çıkartmıştır. Günümüzde ise maalesef modern çağın en büyük sorunu insan kalitesizliğidir.
Yılmaz Erdoğan verdiği bir röportajda şehirlerde “organik insan” kalmadığını söyledi. Haklıydı!
Kemal Tahir’in “Karılar Koğuşu” ile “organik insan” kelimesi bu yazıyı yazmama sebep oldu.
İzlediğimiz dizilerden bize empoze edilen yaşam standartlarına kadar baktığımızda insan yalnızlaştırılıyor. Herkes Z kuşağının bencilliğinden bahsederken, Z kuşağını biz nasıl bu şekilde yetiştirdik diye sormak kimsenin aklına gelmiyor!
Bir yerlerde insanı kaybettik başımız sağ olsun. Mahpus damında bile yürek yüreğe dayanışmaya gönül veren organik insan öldü…
Ve hatta öldürüldü…
Şöyle bir düşünsenize; filmlerde tek bir kötü olurdu herkes ona cephe alırdı. Köy ağalarına karşı verilen mücadeleler, mahallenin kötüsüne karşı tüm mahallenin birlik olması, tecavüzcü Coşkun’un tecavüzcü olduğunun herkes tarafından kabul görmesi, iyi ve kötü arasındaki çizgileri net olarak ayırırdı. Oysa şimdi kimin eli kimin cebinde belli değil. Herkes biraz kötü, herkes biraz bencil. Modern çağ insanı kötülükten ve bencillikten beslenir hale gelmiş durumda. Ne acıdır ki; insan kendini kaybetti.
Biraz araştırdım modern çağ insanı kimdir diye. Karşıma ne mi çıktı? İşte size modern çağ insanı;
Dengesizlik, bencillik, sömürme ihtiyacı, yalnızlık, mutsuzluk, obezlik, tembellik, yetinmeyi bilmemek, doyumsuzluk, her insanın bir bedelinin olması, tüketim çılgınlığı, sahtelik, çıkarcılık, açgözlülük… Liste uzayıp gidiyor. Olmaması gereken her şey modern çağ insanında var. Kendi hayatının tecavüzcü Coşkun’u haline gelmiş durumda modern çağ insanı. Kendi kendini bitiriyor…
Bencilliğinin peşinden koşarken kendini kaybeden insandan başkası değil modern çağ insanı…
Kurban eti yiyip, ateistim diyendir,
Aldatandır aldatılabileceği aklına gelmeden,
Narsistir!
Fesattır ve hatta haset…
Sevişirken gördü diye kendi kızı Narin’i acımazsızca öldürendir,
Hep daha çok benim olsun deyip dimyata pirince giderken evdeki bulgurun kıymetini bilmeyen insandır modern çağ insanı!
Ne güzel özetlemiş Özdemir Asaf modern çağ insanını;
“Ben hep kendime çıkan bir yokuştum. Yokuşun başında bir düşman vardı. Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum."
Kendi kafasına kurşun sıkan bencilliktir modern çağ insanı!
Evet evet!
Söyleyin Bolu Beyi’ne;
TÜFEK İCAD OLDU MERTLİK BOZULDU!